7 Ekim 2014 Salı

Bir Ankara Hikayesi




Otobüsten iner inmez suratıma tokat gibi vuruyor Ankara'nın rüzgârı. Otogarın saatine bakıyorum, sabahın beşi.  Ankaray banliyösüne doğru yürümeye başlıyorum. Yürürken düşünüyorum, acaba bu otogar kaç tane kavuşmaya şahit olmuş, kaç kişiye ayrılık yaşatmıştır, kaç tane pırlanta gibi genç askere uğurlanmış, kaç tanesi geri gelebilmiştir...

Seferlerin hala başlamadığını fark ediyorum . Ayaklarım yorgun, yere öylece oturuyorum . Bekleyen insanların sayısı gittikçe artıyor. Herkesin yüzünde mahmurluk, herkesin içinde sabahın erken saatlerinde işe ve okula gitmenin öfkesi, keşke  beş dakika daha fazla uyuyabilseydim düşüncesi...

Banliyöye biniyorum. Bir kız başını sevgilisinin omzuna yaslamış, yüzünde küçük bir tebessüm. Kim bilir kaç defa kavga edecekler, kaç defa barışacaklar... Ama bir gün ayrılacaklar, bir gün mutlaka ayrılacaklar.

Metro aktarmasıyla birlikte Sıhhiye'de iniyorum. Onu ilk gördüğüm, her şeyin başladığı yer, Sıhhıye köprüsü. Gece sabaha kavuşurken telefonla onu arıyorum. Uykudan yeni uyanmış, mahmur sesiyle konuşuyor. "Geliyorum." diyor. Telefonu kapatıyorum. Az ötedeki geyik heykeline bakıyorum. Heykeller üşür mü, üşüdüğünü hissediyorum. Sonra üşüyenin kendim olduğunu anlıyorum. Düşünüyorum, biz bu sabah yalnız uyandık ve bu gece yalnız uyuyacağız. Bunu ikimiz de biliyoruz.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum düşüncelerimle başbaşayken. Sıhhıye köprüsünün altında onu görüyorum. Bana doğru yürüyor, gittikçe büyüyor silüeti. Ben de ona doğru yürümeye başlıyorum. Sarılıyorum sımsıkı. Bedenlerimiz ayrıldığı an, sanki sonsuz bir işkenceye maruz kalıyorum. Birlikte yürümeye başlıyoruz hiç konuşmadan . İçimizden haykırarak söylediğimiz şeyleri birbirimizin yüzüne bakarak söyleyemiyoruz. İkimiz de aşık, ikimiz de çaresiz, ikimiz de umutsuz.

Yürüyüş nihayet Kuğulu parkta son buluyor. Ücra bir köşede bulduğumuz bir banka oturuyoruz. Hiç konuşmadan öylece bakıyoruz ağaçlara. Başını omzuma yaslıyor. Bir kaç saat önce banliyöde gördüğüm çift aklıma geliyor. O başını omzuma koyduğu an, ben kalbimi giyotine bağlıyorum. O başını omzuma koyduğu an, ben bermudada kayboluyorum. Ellerini tutuyorum, "Her şeyi bırakıp benimle gelir misin?" diyorum. Susuyor. Öyle bir susuyor ki, ne ömrüm ne de canım dayanıyor. Öyle bir susuyor ki Atakuleye çıkıp atlayasım geliyor. Az sonra ilk defa konuşuyor, "Ne oldu?" diye soruyor. Gözümün önünde Sadri Alışık beliriyor, bilmem hangi filmin hangi repliği. "Toz kaçtı." diyorum. Oturuyoruz öylece ne kadar oturuyoruz bilmiyorum. Telefonlarımız çalıyor, açmıyoruz. Hafiften yağmur yağıyor, aldırmıyoruz. "Kalkalım artık." diyor. Gitmesini geciktirmek için, "Yemek yiyelim, açım." diyorum. Yine yürüyoruz Mithatpaşa'ya kadar. Bilmem nereye oturup, bilmem ne söylüyoruz. İkimizin de iştahı yok. Bu duruma tek sevinen kediler oluyor. Zaten yaşanacak bir ayrılığı geciktiriyoruz sadece.Masadan kalkıp yürüyoruz yine. Elimi tutuyor sıcacık. O an dilime bi şarkı dolanıyor. Azıcık daha kalsan ne olur, yak bir sigara, ne fark eder ne söylesem de gideceksin zaten, üç beş dakika ne fark eder...

Yine Sıhhiye'deyiz, metroya doğru gidiyoruz. Gitmesini geciktirmek için bir bahane daha uyduruyorum, "Bir sigara içelim mi?", "Olur." diyor. Hayata karşı kazandığım bu büyük zafer yalnızca dört dakika sürüyor. İdam kararımız verilmiş, az sonra sehpaya çıkacak ve bir kaç dakika sonra ölecekmişiz gibi sarılıyoruz. Bırakmak istemiyorum, o beni bırakıyor. Metronun karanlıkta gürültülü bir şekilde gelişini izliyoruz. Önce  uzaklarda küçük bir ışık, sonra hızla geçen vagonlar. Nihayet duruyor. Kalabakla birlikte metro kapısına ilerlerken, arkasına bakıyor. "Gitme!" diye bağırmak istiyorum. Dilim izin vermiyor. Kapı kapanıyor. Kapının arkasındaki kalabalığın içinden bana bakıyor. Birbirimize düşman gibi mi, pişman gibi mi bakıyoruz, anlayamıyoruz. Tren yavaştan hareketlenince ben de trenle birlikte adımlarımı hızlandırıyorum. Sonra koşuyorum trenin yanında, gözlerimi ondan ayırmadan. Filmlerdeki gibi... Sanki durdurmak mümkünmüşçesine. Yeniliyorum trene, karanlık tünelde gürültüsüyle birlikte yok oluyor.  Öylece kalıyorum orada.

İkimizde biliyoruz, biz bu sabah yalnız uyandık ve bu gece yalnız uyuyacağız.

2 yorum: