21 Ekim 2014 Salı

Göz Pedi


 

Edison ışığı buldu bulalı tüm dünya aydınlandı.Önce insanoğlu karanlıkta yalnız kalmayı unuttu. Sonra da yalnızlığın kutsallığını. Ancak ışıktan sonraki en büyük icat da göz pedleri oldu bence. Çünkü göz pedleri hep Edison'dan öncesini, kaybettiğimiz değerleri hatırlatır oldu.

Çoğu zaman güzel bir kabusu böler bazen yanan bir ışık. Sayısı oldukça fazla olan insanların aksine ben kabuslarımdan kan ter içinde uyanmak istemem. Kabusların kutsallığına inanırım. Ben kabuslarımda kendimi Oscar almış bir filmin başrol oyuncusu gibi hissederim. Büyük hazırlıklar yapılmış, ismim okunmuş ve ben o sahneye çıkmışım, o ödülü ben almışım. Ama, göz pedleri ışığa engel olmaz sadece, gerçeklere de engel olur. Bazen bir gerçek bir hayata bedel olur, ya da öyle bir şey işte. Her gerçek bir acıya bedeldir. Acıyla yoğrulup ondan ders çıkaranlar ise büyük insan olurlar. Mesela Mustafa Kemal Atatürk, Dostoyevski, John Fante, Charles Bukowski, Kurt Cobain ve daha niceleri.

Ara sıra kalabalık bir bulvarda yalnız yürümek, sakin bir yerde oturup bir çok şeyi düşünmekten iyidir. Ya da feribota binmeye çalışırken, sırf 'Soldier of fortune' çalmaya başladı diye feribotu kaçırmak. Ara sıra da büyük bir şehirde bir yolda karşıdan karşıya geçmek, sırat köprüsünden geçmekten daha zordur. Önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola bakmak gerekir, ilkokulda öyle öğrettiler bize. Sonra yürüyüp kendini sarı ışıklı iki gözlü şeytana bırakmaktır canını.


İntihar ederken de kurallara uymak gerekir. 

Bazı gerçekler vardır ki bu en büyük icatlardan biri olan göz pedleri bile engelleyemez. Kendine bir hayat kurarsın, yıllarını alır, ancak kırk beş saniyede o hayat senden geri alınır. Umulmadık bir on yedi ağustos sabahında. Kırk beş saniye kimine göre yalnızca kırk beş saniyedir. Kimine göre ise bir ömürdür kırk beş saniye. Şimdilerde televizyon izlediğim nadir anlarda, yarışma programlarında bu tarih soruluyor, bilemiyorlar. Oysa o kadar kolay ki. Keşke bir göz pedi bu gerçeği örtebilseydi. Eniştemi gördüm önce, göğsünde beton bir blok, dudakları susuzlıkdan kurumuş kanamıştı. Kuzenimin yerini anlattı. Su vermediler, midede basınç oluşmasın diye. Beton bloğu çektiler bir dozer yardımıyla. Kan damarlarına basınç yaptı ve öldü. Kuzenim ise o göçükten cansız bedeniyle güldü hayata. Keşke enişteme su verselerdi. işte o an ne Edison'un ışığı ne göz pedinin yokluğu ne intiharın gizemi hiç bir şey ama hiç bir şey bu anı aydınlatamadı.


Ölüm beklenmedik anlarda beklenmedik şekillerde gelir. Ben henüz on yedi yaşına yeni girmiştim. O an etrafımda gözü yaşlı akrabalarım. Feryat eden dayım ve kemiklerimi kırarcasına bana sarılan babam vardı. Ben o gün orada hiçbir şey hissedemedim ama hiçbir sey. Şimdi ise hissedemediğim o anı kabuslarımla hissediyorum bir film yıldızı gibi. Uyanmak istemiyorum. Göz pedimi ellemeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder